Fransa’da, aşırı sol ve aşırı sağın beklenmedik parlamento iş birliği sonucu, Cumhurbaşkanı Macron’un atadığı Başbakan Michel Barnier, güvenoyu alamayarak görevinden ayrıldı. Barnier, Fransa tarihindeki en kısa süreli başbakan olarak kayıtlara geçti; sadece üç ay görevde kaldı.
Yarı başkanlık sistemine sahip Fransa’da, Cumhurbaşkanı Macron’un merkez sağ Rönesans partisinin popülaritesindeki düşüş ve aşırı sağın yükselişi, ülkenin siyasi istikrarını tehdit ediyor. Temmuz ayındaki parlamento seçimleri, sol ittifakın zaferi, aşırı sağın ikinci sırada yer alması ve Macron’un partisinin üçüncü sıraya gerilemesiyle, parlamentoda üçlü bir güç paylaşımına yol açtı.
Macron, geleneksel uygulamanın aksine, seçimleri kazanan sol ittifaktan değil, kendi ideolojisine yakın bir isim olan Barnier’i başbakan olarak atadı. Bu durum, ülkedeki siyasi bölünmeyi daha da derinleştirdi. Son üç ayda aşırı sağcı Le Pen’in partisine siyasi tavizler verme yoluna giden Barnier, bütçe ve vergi tartışmalarında Le Pen’i ikna edemedi. Sol ittifakın gensoru önergesine destek vermesiyle hükümet düştü.
AB yanlısı ve merkezci politikalarıyla bilinen Macron’un, aşırı sağın yükselişiyle politikalarını sağa kaydırdığı eleştirileri, Barnier’in Le Pen’e verdiği tavizlerle birlikte, Fransa’da siyasi kutuplaşmayı iyice artırdı.
Ancak Fransa, siyasi belirsizliğe sürüklenen tek Avrupa ülkesi değil.
Avrupa Birliği’nin en büyük üyesi Almanya, Olaf Scholz liderliğindeki koalisyon hükümetinin çöküşünün ardından, Şubat 2025’te erken seçime gidiyor.
Fransa’daki Le Pen tehlikesinin Almanya’daki karşılığı, aşırı sağcı AfD partisi. Nazi sempatizanlığıyla anılan AfD, Haziran 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ikinci parti oldu. Birinci parti ise merkez sağ CDU oldu.
Ancak Almanya’daki siyasi denge, Fransa’dan farklılık gösteriyor. Fransa’da, Le Pen’in zaferini önlemek için sol ittifak ve Macron’un partisi, seçim bölgelerinde stratejik iş birliği yapmıştı. Seçimleri sol ittifak kazandıktan sonra Macron’un Le Pen ile iş birliğine yönelmesi, Fransa’daki durumu daha da karmaşıklaştırdı.
Almanya’da ise AfD’nin, diğer partiler tarafından diyaloga kapalı olması bekleniyor. Bu nedenle, bir koalisyon hükümetinin kurulması durumunda, AfD’nin dışlanacağı öngörülüyor. Bu durum, Almanya’da daha parçalı ve hassas bir siyasi yapıya işaret ediyor.
Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’in bulunduğu Belçika’da yapılan seçimlerde, Felemenk milliyetçisi NVA partisi zafer kazandı. İkinci parti ise aşırı sağcı Vlaams Belang oldu. Ülkenin yaklaşık yarısı Felemenk milliyetçi partileri destekliyor. Ayrılıkçı partiler de hesaba katıldığında, sandıkların %60’ı ayrılıkçı bir eğilimi yansıtıyor.
Doğu Avrupa ülkesi Romanya’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, aşırı sağcı ve Rusya yanlısı Georgescu’nun birinci turda zafer kazanması Avrupa’da şok etkisi yarattı. Bu durum, oy birliğiyle karar alma zorunluluğu olan Avrupa Birliği için ciddi bir işlevsizlik riski oluşturuyor.
İtalya’da 2022 seçimlerinde aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri partisi iktidara geldi ve iktidarda kalmaya devam ediyor. Ancak bu parti, Rusya yanlısı değil.
Hollanda’da aşırı sağcı Geert Wilders’in partisi, parlamento seçimlerinde en fazla oyu alarak, üçlü bir koalisyon hükümetinin kurulmasına öncülük etti.
Macaristan’da, Avrupa Birliği yanlısı partiler birleşmelerine rağmen, Başbakan Orban’ın partisi seçimleri kazandı. Orban, Rusya-Ukrayna savaşında AB’den bağımsız bir politika izliyor ve ABD’nin eski Başkanı Trump’ın yakın müttefiklerinden biri olarak öne çıkıyor.
Pandemi kaynaklı durgunluk, bölgesel savaşlar, göç krizi ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Avrupa’nın ekonomik ve siyasi dengesini bozması, kitlelerin aşırı sağa yönelmesine yol açtı.
Düşen alım gücü, demografik değişimler, enflasyon ve ekonomik sorunlar, uzun yıllar merkez sağ ve merkez sol tarafından yönetilen Avrupa’nın siyasi dengesini altüst etti.
Eskiden önemsiz görülen popülist ve milliyetçi söylemler, bugün kitleler arasında yaygınlaştı. Merkez sağ ve merkez sol, oylarını korumak için söylemlerini sertleştirerek, merkezde bir boşluk yarattı. Bu durum, aşırı sağ ve aşırı solun yükselişine zemin hazırladı. Ancak Almanya ve Fransa örnekleri, aşırı sağa oy verenlerin sadece popülist ve milliyetçi olmadığını, günlük sorunlarına çözüm arayan seçmenler olduklarını gösteriyor.
ABD’li siyasetçi Bernie Sanders, Demokrat Parti’nin Trump’a yenilmesinin nedeni olarak, partinin işçi sınıfıyla bağını kaybetmesini ve geçim sıkıntısına kalıcı çözümler üretememesini gösteriyor.
Siyasi istikrarsızlık, 2025 yılında Avrupa’da daha da artacak gibi görünüyor.
GÜNDEM
17 dakika önceGÜNDEM
17 dakika önceGÜNDEM
17 dakika önceGÜNDEM
17 dakika önceGÜNDEM
18 dakika önceGÜNDEM
18 dakika önceGÜNDEM
18 dakika önce