Ortadoğu’da İsrail ile Hizbullah arasındaki gerilim giderek yükseliyor, ancak her iki taraf da tam ölçekli bir savaştan kaçınmayı tercih ediyor. Bu durum, hem bölgesel dinamiklerin hem de her iki tarafın stratejik çıkarlarının bir sonucu olarak oluşan karmaşık bir dengeye işaret ediyor.
İsrail ile İran arasındaki gerilimler, özellikle İran’ın misilleme hakkını saklı tutması nedeniyle, her an patlamaya hazır bir volkan gibi duruyor. İsrail ise bu gerginliği kendi stratejik avantajına kullanmayı hedefliyor. Rusya-Ukrayna savaşındaki gelişmeler ve Rusya’nın biyolojik silahlarla ilgili iddiaları, Ortadoğu’ya dikkat çekerek İsrail’in bölgesel liderliğini güçlendirmek için fırsatlar yarattı.
İsrail-Lübnan sınırındaki son “ateş değişimi”, her iki tarafın da itibarını koruma amacıyla uyguladığı kontrollü bir gerilim yönetimi stratejisi olarak değerlendirilebilir. İsrail ve Hizbullah aylardır birbirlerine saldırılar düzenliyor, ancak gerilim, Temmuz ayında Hizbullah’ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür’ün bir İsrail hava saldırısında öldürülmesiyle zirveye ulaştı. Kısa süre sonra da Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniyye, Tahran’da İsrail’e atfedilen bir saldırıda hayatını kaybetti.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, bu önemli suikastlere karşı sınırlı bir “ateş değişimi” tepkisi gösterdi. Bunun nedeni, Nasrallah’ın Şükür’ün son yıllarda güçlenmesi ve İran’ın Paramiliter güçlerinin eski komutanı Kasım Süleymani ile yakın ilişkileri nedeniyle duyduğu rahatsızlık olabilir. Nasrallah’ın Hizbullah’ı tam ölçekli bir savaşa sürüklememesi, stratejik bir geri adım olarak kabul edilebilir.
Her iki taraf da yaşanan olayları itibar testi olarak değerlendirdi ve birbirlerine karşı saldırılar düzenleyerek askeri hedeflere zarar verdiklerini iddia etti. İsrail, büyük bir saldırıyı önlediğini ve sivilleri koruduğunu belirtirken, Hizbullah da Fuad Şükür’ün intikamını almak için Tel Aviv yakınlarında bir askeri istihbarat üssünü hedef aldığını açıkladı. Her iki taraf da çatışmayı sınırlı tutmayı tercih ederek daha büyük bir savaştan kaçındı.
Bu durum, Hizbullah’ın İsrail ile doğrudan bir savaştan kaçınmak için ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor. Nasrallah’ın suikastlara verdiği sınırlı tepki, Hizbullah’ın şu anda geniş çaplı bir çatışmaya girmek istemediğini gösteriyor. Özellikle Gazze’deki çatışmaların devam ettiği bir dönemde, Hizbullah kuzeyde İsrail’e baskı yaparak “destek cephesi” olarak rolünü sürdürmek istiyor.
İsrail, 7 Ekim’den sonra ikinci kez savunma pozisyonuna düşerek ordu içinde büyük bir moral kaybına uğradı. Bu durum İsrail için önemli bir uyarı niteliğinde. Aynı zamanda Lübnan’daki derin ekonomik kriz, Hizbullah’ı da geniş çaplı bir savaşa girmekten alıkoyuyor. Lübnan halkı hükümete tepkili ve hükümet, sivilleri Güney Lübnan’dan tahliye edecek maddi güce sahip değil. İsrail ise göç eden aileler için tüm otelleri kapattı.
Sonuç olarak, her iki taraf da kendi iç dinamiklerini ve bölgesel dengeleri göz önünde bulundurarak savaş riskini erteledi. Ancak bu, bölgedeki gerginliğin tamamen sona erdiği anlamına gelmiyor. Aksine, bölgedeki durum büyük ölçüde Gazze’deki ateşkes görüşmelerinin ilerlemesine bağlı olacak. “Ateş değişimi” kavramı çerçevesinde, daha geniş çaplı bir bölgesel savaş riski sadece ertelendi, tamamen ortadan kalkmadı.
Bu gelişmeler, İsrail ve Hizbullah’ın stratejik hesaplarını yeniden gözden geçirdiğini ve daha büyük bir çatışmayı önlemek için dikkatli adımlar attığını gösteriyor. Ancak Ortadoğu’daki bu kırılgan denge, her an yeniden bozulabilecek kadar hassas. Bu nedenle, tarafların gelecekteki hamleleri yakından izlenmeli.
*Haberin görseli AP tarafından servis edilmiştir. Temsilidir.
GENEL
6 dakika önceGÜNDEM
54 dakika önceGENEL
1 saat önceGENEL
1 saat önceGENEL
1 saat önceGENEL
1 saat önceGENEL
1 saat önce