Türkiye'nin Suriye stratejisi güncelleniyor | Dış Haberler
Türkiye’nin Suriye stratejisi güncelleniyor: Türkiye’nin Suriye stratejisi güncelleniyor: - Devlet desteği olmadan terör olmaz - YPG-HTŞ gerçeği- Rusya ve ABD’nin Suriye stratejilerine takip - Suriye’deki gelişmelerle ilgili teyakkuza geçildi - İsrail, Suriye’yi işgale mi hazırlanıyor? Bülent AYDEMİR / ANKAR
Suriye'de 30 yıllık Esad rejiminin son bulmasıyla yeni bir jeopolitik düzen doğdu. Bu durum, Türkiye'nin savunma ve güvenlik stratejisini kökten gözden geçirmesini ve Suriye'deki gelişmelere göre yeniden şekillendirmesini zorunlu kılıyor.
Türkiye'nin kapsamlı terörle mücadele stratejisinin devam edeceği ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmaya devam edeceği açıktır. Ancak, bazı önemli konuların yeniden değerlendirilmesi ve buna uygun stratejiler geliştirilmesi şart.
Öncelikli mesele, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile ilişkilerin yönetimi, HTŞ'ye karşı mücadele yöntemleri ve HTŞ ile PKK/YPG arasındaki ilişkilerin Türkiye'ye yansımalarıdır. Suriye'de istikrar sağlanmadığı sürece, YPG'nin yanı sıra HTŞ de güney sınırımızda önemli bir tehdit oluşturuyor.
Göçmen sorunu, mültecilerin geri dönüşü ve bölgenin değişen demografik yapısı da ele alınması gereken acil konular arasında yer alıyor.
İlk değerlendirmeler, Türkiye'nin "Devlet desteği olmadan terör olmaz" yaklaşımını doğruluyor. Bölgedeki terör örgütlerini destekleyen ülkelerin varlığı aşikâr. PKK/YPG'nin ABD, HTŞ'nin ise İsrail tarafından desteklendiği biliniyor.
Bundan sonraki süreçte, ABD, Rusya ve İsrail'in niyetlerini doğru bir şekilde analiz etmek ve anlamak hayati önem taşıyor. Türkiye'nin son derece dikkatli, tetikte ve gelişmeleri anlık olarak takip eden bir duruş sergilemesi gerekiyor. Geçmişteki hataların tekrarlanmasına asla izin verilmemeli.
Suriye'deki bu yeni durum, tüm kurumların etkin bir şekilde hareket etmesini ve hızlı tepkiler vermesini gerektiriyor.
MGSB’DEKİ TEHDİTLER
Türkiye'nin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi açısından, ABD desteğiyle güçlenen etnik temelli bölücü terör örgütü PKK/YPG, yeni bir tehdit boyutuna ulaştı. Bu yeni tehdidi "garnizon terör devletçiliği" olarak tanımlamak yerinde olur.
YNK, PDK, YPG ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG), sözde Kürt halkının bekası ve soykırım tehditlerine karşı ortak bir cephe oluşturdu. Peşmerge ve Rojava ordularının birleşmesiyle askeri gücü 700 bine ulaştı.
ABD'nin Doğal Kararlılık Harekatı (Operation Inherent Resolve) raporlarına göre, DEAŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu Misyonu kapsamında Suriye'deki varlığını meşrulaştırmaya çalışan ABD, ESSA (Doğu Suriye Güvenlik Alanı) adı altında belirlediği bölgedeki petrol sahalarının güvenliğini öncelikli görüyor. Askeri terminolojide geçici olması gereken ESSA'nın belirsiz bir süre uzatılması, ABD'nin Suriye'deki varlığını normalleştirme ve kalıcı kılma amacını gösteriyor.
FİİLİ ÖZERK BÖLGE
ESSA tanımıyla Suriye'nin kuzeydoğusunda fiili bir özerk bölge oluşturan ABD, bu durumu uluslararası arenada meşrulaştırmayı hedefliyor. Irak'ın Kuzeyi örneğine benzer şekilde, Suriye'deki tüm Kürtleri temsil ettiği algısı oluşturularak, elde ettiği kazanımları kalıcı hale getirmeyi amaçlıyor.
PKK/KCK-PYD/YPG-SDG, Suriye'deki yetkilileri ve yurt dışındaki temsilcileri aracılığıyla yabancı ülkelerde lobi faaliyetleri yürütüyor. Örgüt, kontrolündeki bölgelerin ekonomik olarak desteklenmesini ve nihai olarak sözde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin uluslararası tanınmasını hedefliyor. SDG'nin Arap ülkeleriyle de benzer ilişkiler geliştirdiği gözlemleniyor.
ABD'nin PKK/KCK-PYD/YPG'ye verdiği desteği sürdürmesi ve Türkiye'nin Suriye'de planladığı operasyonlara karşı çıkması, Türkiye'nin kazanımlarını olumsuz etkileyecek ve bölgedeki terör örgütlerinin güçlenmesine yol açacaktır. Bu durum Türkiye'nin milli güvenliğini doğrudan tehdit ediyor.
ABD PKK/YPG'YE ALAN AÇTI
ABD'nin PKK/KCK-PYD/YPG ve IKYY'ye verdiği eğitim ve silah desteği, bu örgütlerin Türkiye ve bölgedeki diğer ülkeler aleyhinde eylemler düzenlemesine ve ciddi güvenlik sorunlarına yol açmasına neden oldu. Bu aktörler, aldıkları desteği Arap ve Türkmen nüfusun aleyhine kullanarak Kürt egemenliğinin sağlanmasını hedeflediler. ABD'nin desteğiyle terör örgütü kontrol sahasını genişletti, askeri ve ekonomik gücünü artırdı. Bu durum uluslararası alanda örgüte karşı mücadeleyi de zorlaştırıyor. Esad rejiminin yıkılmasının ardından, devlet dışı silahlı aktörlerin güçlenmesi Türkiye'yi yeni tehditlerle karşı karşıya bırakıyor ve yeni stratejiler geliştirilmesini zorunlu kılıyor.
RUSLARLA-PKK İLİŞKİSİ
Kuruluşundan beri PKK/KCK ile yakın ilişki içinde olan Rusya, PKK/KCK'nın sivil toplum örgütü kisvesi altında faaliyet göstermesine izin verdi. Soğuk Savaş'ın sonrasında ise Türkiye'ye karşı bu örgütü bir araç olarak kullandı. Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesiyle PKK/KCK meselesi geri plana düşse de, PYD/YPG'nin Suriye İç Savaşı'ndaki rolü, Rusya ile PKK arasında yeni bir işbirliğine yol açtı. PKK'yı terör örgütü olarak tanımayan Rusya, PYD/YPG'yi de terör örgütü olarak nitelendirmedi ve 2016'da Moskova'da bir ofis açmasına izin verdi. Rusya, Esad rejimini desteklerken, PYD/YPG'yi Türkiye'ye karşı bir denge unsuru olarak kullandı. Rusya, Suriye'deki Kürtlere kültürel özerklik verilmesi teklifini de Anayasa taslağına dahil etti.
HTŞ'NİN SURİYE STRATEJİSİ
Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), terör örgütü listesinden çıkarılmak için İdlib bölgesinde radikal imajından kurtulmaya çalışıyordu. Esad rejiminin son saldırıda devrilmesinde HTŞ önemli bir rol oynadı. Bundan sonraki süreçte HTŞ'nin adımları dikkatle izlenmeli. HTŞ, güncel savunma stratejisini İran ve rejim karşıtlığı üzerine kurmuş, Batı'ya yönelik sert söylemlerden kaçınıyor ve Rusya karşıtlığını ise Rusya'nın rejime verdiği destekle sınırlıyor. Rejimin yıkılmasıyla HTŞ'nin gelecek stratejisi belirsizliğini koruyor.
HTŞ'nin Türkiye'nin dış politika hassasiyetleriyle ne kadar uyumlu hareket edeceği belirsiz. HTŞ'nin geleceği büyük ölçüde kontrol eden güçlerin yönlendirmesine bağlı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı bölgelerinden İdlib'e geçen lojistik hatlarının güvenliği önemli bir konudur. HTŞ'nin şimdiye kadar Türkiye ile sorunsuz bir ilişki sürdürmeye çalıştığı, ancak zaman zaman tabanını memnun etmek için bağımsız hareket ettiği görülüyor. Suriye'de oluşan boşluğu bir devlet gücünün doldurmaya çalışabileceği de dikkate alınmalı.
İsrail'in Suriye'yi işgal etmeye yönelik adımlar attığı ve Şam'a 20 kilometre kadar yaklaştığı unutulmamalı. İsrail, Suriye sınırına yakın bir HTŞ'yi istemez ve Suriye'de HTŞ ile arasında tampon bir özerk bölge oluşturabilir.
Güney komşumuz Suriye'de kritik günler ve süreçler bizi bekliyor.